24 Eylül 2013 Salı

Gölün Kenarındaki Huzur: Como




İtalya'nın kuzeyinde yer alan Como gölü, romantik atmosferi nedeniyle her geçen gün daha da meşhur oluyor. Yaz aylarında oldukça kalabalık olan göl çevresindeki kasabalar, sonbaharın gelmesi ile huzurlu bir havaya bürünüyor. Como'nun o romantik havasın baharda daha çok hissediliyor sanırım. Ayrıca otellerin fiyatları bu tarihte çok daha uygun oluyor. Como'nun ilk sıralarda yer alan otellerinin fiyatları oldukça yüksek ama oteller rüya gibi gerçekten!




Birçok tur şirketi Como'ya günübirlik ve yatılı turlar düzenliyor. Como günübirlik gezilir mi? Evet gezilebilir. Ama birşey anlar mısınız Como'dan, pek sanmıyorum. Aslına bakarsanız, bu kendine has bir havası olan göl kasabalarını kendi başınıza keşfetmek çok daha keyifli olur. "Como'ya nasıl gideceğiz kendi başımıza" derseniz eğer, onun da cevabı çok basit. Trenle! İtalya'da tren hatlarının çok iyi çalıştığını unutmayın. Neredeyse her noktaya trenle ulaşım mümkün. Milano'dan trene bindikten yarım saat sonra Como'da olabiliyorsunuz. Tren istasyonundan çıktığınızda isterseniz otobüs veya taksi ile (taksi biraz pahalıca oluyor) bütün kasabalara ulaşabiliyorsunuz. Diğer bir seçenek de sahile kadar yürüyüp hızlı deniz otobüslerine binmek. Sefer saatlerine önceden bakmak gerekiyor.

Como'nun içinde kalmanın pek anlamı olduğunu düşünmüyorum. Küçük cici bir kasabadan oluşuyor merkez. Como'nun o romantik havasını ve huzurunu, çevresindeki kasabalarda yakalıyorsunuz. Karşı kıyı inanın sizin taraftan inanılmaz gözüküyor. Hele bir de sonbaharsa, dağların zirvelerindeki hafif kar tabakası, görüntüyü daha da büyüleyici kılıyor. 

Belaggio, Como'nun büyük ve en hoş kasabalarından biri. Bizim kaldığımız Tramezzo'nun tam karşısı. Belaggio'da gezerken hava şansımıza çok güzeldi. Sonbahar güneşi insanın içini ısıtıyordu. Burada sahildeki kafelerden birinde oturduk. Arkadaşımız Ahmet Özer'in italyan usulü tiramisusundan iyi olmasın ama hayatımda yediğim en güzel tiramisuyu burada yedim! :)




Como'da otelin çok güzel ve odanın da göl manzaralı olması gerçekten fark yaratıyor aldığınız keyifte. Hele ki bizim gibi şanslı olup mehtaba denk gelirseniz, akşam manzara nefes kesici oluyor. Como'daki bu büyü ve huzur en az bir kere yaşanmalı derim.

Como ile ilgili daha çok bilgi almak isterseniz bana ulaşabilirsiniz; isvecan@gmail.com

18 Eylül 2013 Çarşamba

Sangria ve Tapas Cenneti: Barcelona


İspanya denince aklıma çeşit çeşit leziz tapaslar ve sangria geliyor. Barcelona'ya giderken hangi tapas barlara gideceğimizi belirliyordum uçakta. Kısa kaçamağıma dolu dolu bir program yapmıştım.


Barcelona'da havaalanına indikten sonra bir otobüsle şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz. Rahat ve ekonomik. Merkezde temiz, güzel ve uygun oteller bulmak mümkün. Bizim otel Plaça de Catalunya meydanına çok yakındı ve dolayısıyla o meşhur cadde La Rambla'ya...

En son Kasım ayında gitmiş olmama rağmen inanılmaz bir keyif almıştım Barcelona'dan. Belki de yazın olan o turist kalabalığının bir nebze çekilmiş olması nedeniyledir. Güneşli havayı fırsat bilerek bisikletle sahil şeridini dolaşmak gerçekten verdiğiniz zamana ve bisiklet kirasına değiyor. Yorulduğunuzda sahil şeridindeki restaurantlardan birinde o çıtır çıtır kızarmış kalamar ve ispanyol birası inanılmaz gidiyor. Dümdüz bir şehir olan Barcelona'da bisiklete binmek keyifli ve kolay.



Elbette görülmeden geçilmemesi gerekenler La Sagrada Familia, Park Güell ve Palau Güell. Gaudi'nin insanı hayran bırakan bu mozaiklerini ve mimarisini görmeden Barcelona ciddi anlamda eksik kalmış sayılır. Palau Güell'i zaten ağzınız açık olarak dolaşıyorsunuz, o kadar etkileyici ve şaşırtıcı. Zamanınız varsa Esglesia de Santa Maria del Mar kilisesi de bir uğramaya değecek güzellikte. Barcelona'nın en iyi Gotik kilisesi olduğunu unutmamak gerek.

                                           
                                                Park Güell
La Sagrada Familia

Palau Güell
Deniz ürünlerini seviyorsanız La Rambla'nın hemen yanındaki Mercat de la Boqueria tam sizlik. Bu açık pazarda satılan deniz ürünleri insanın ağzını sulandırıyor. Bu nedenle hemen yanındaki barlardan birine oturup kendinize bir bira ve deniz ürünlerinden istediğinizi söylüyorsunuz. Çok keyifli ve lezzetli!

     
       


Barcelona'da yemeden dönmemeniz gereken bir başka deniz ürünü ise 'pulpo' yani ahtapot. Kocaman bir tabak ince ince dilimlenmiş ahtapot geliyor ve uygun fiyatı keyfinize keyif katıyor diyebilirim! Ama her zaman söylediğim gibi; mümkün olduğu kadar turistik yerlerdense halkın gittiği tapasçılara gitmenizi tavsiye ederim. Akşam yemekten sonra özellikle yazın, gidebileceğiniz birçok gece kulübü var Barselona'da. Ayrıca sahil kısmında kumar severler için kocaman bir kumarhane bulunuyor. Kısaca Barcelona her zevke hitap ediyor. Keyifli, bu şehirde turist olmak gerçekten güzel.

Unutmadan, sizin de yolunuz Kasım sonu Barcelona'ya düşerse, eski şehir tarafında kurulan Noel pazarına uğrayın. Çok eğleneceğinize eminim. Bizim gibi bir çam ağacına aşık olup İstanbul'a çam ağacıyla beraber dönebilirsiniz!

Barcelona ile ilgili daha çok bilgi, yazı ve organizasyon için bana ulaşabilirsiniz; isvecan@gmail.com


17 Eylül 2013 Salı

Suyun Şehri: Venedik




Benim için İtalya'da her şehrin, her bölgenin farklı bir büyüsü var. Her mevsim farklı resimlerle başbaşa kalıyorsunuz. Bunda o İtalyan estetiğinin etkisi büyük muhakkak ama doğası da değinmeye değecek güzellikte. Baharda ve kışın İtalya'nın kuzeyi, yazın ise güneyi benim istikametim oluyor. Kısaca ben hem İtalya'yı, hem mutfağını, hem insanını seviyorum. 





Venedik, turistin şansa ihtiyacı olduğu yerlerden biri bence. Yaz dışında gidiyorsanız yağan yağmur nedeniyle tahta iskelelerin üzerinde Venedik'i gezmek zorunda kalabilirsiniz. Ama şanslıysanız, hava güzelse inanın bahar Venedik'te çok güzel oluyor. Turist yoğunluğu azalmışken Venedik'in o dar sokaklarını keşfetmek başka bir haz. Ben en son Ekim ayında Venedik'e gittim. Hava şansımıza inanılmazdı. Yaz havasıydı diyebilirim. Ancak Venedik'ten trenle Floransa'ya geçerken yağmur başladı ve ertesi gün haberlerde Venedik'in sular altında kaldığını gördüm. O ünlü San Marco meydanı seçilmiyordu. 

Dediğim gibi güzel havada ve turist akını olmadığı zaman Venedik'in sokakları masalsıdır. Kendinizi Avrupa'da bir masalın içinde sanabilirsiniz. Venedik havaalanında şehre gelmek de oldukça kolay. Taksi tekne veya daha uygun bir transfer olan Alilaguna'yı tercih edebilirsiniz. Havaalanından otobüs de var ama deniz yolunu tercih edin, tavsiyem. İnanın tura ihtiyacınız yok! Turlar şehir dışındaki otellerde konaklattığı için Venedik'in keyfini çıkarmak imkansız oluyor. Şehir dışına otobüsle gidiş bence hiç kolay değil. Merkeze yakın çok uygun ve keyifli oteller bulunuyor. Bizim kaldığımız otel de böyle bir oteldi. Otel, Venedik merkeze yakın adalardan birinin üzerine kurulmuş. Otelin servis teknesi sizi 10 dakika içinde San Marco meydanına ulaştırıyor ve tekrar oradan alıp otele geri getiriyor. Ayrıca bedavadan da Venedik'te tekne sefası yapmış oluyorsunuz. Baharda otellerin fiyatları çok daha uygun tabii ki. Bizim kaldığımız otel eskiden manastırmış. Kocaman bir bahçesi ve bahçesinde güzel mi güzel tavşanları vardı. Akşam otelin denize sıfır, Venedik manzaralı bahçesinde İtalyan şarabımızı yudumlamak unutulmaz bir keyifti.

Venedik'te keyifle içkinizi yudumlayabileceğiniz ve inanılmaz lezzetler tadabileceğiniz birçok yer var. San Marco meydanına yakın yerler turistik olduğu için fiyatlar oldukça yukarıda. Turistik yerlerden uzaklaşıp Venediklilerin gittiği yerleri keşfederseniz, işte lezzetin doruk noktasına o zaman ulaşıyorsunuz! Yediğim 'sarde in saor' bu lezzetlerden biriydi.

                                       

Venedik'te görmeden geçmemeniz gereken yerler var elbette. Saat kulesinin manzarası bunlardan biri. Piazza Ducale ve Basilica di San Marco'da Venedik'in olmazsa olmazları. Zaten üçü de birbirine yakın. Ancak bu yerlerin girişinde çoğu zaman ciddi sıralar oluyor. Sıralara takılmamak için erken gitme, önceden bilet alma gibi yollara başvurun.

                         


Şehri vaperetto ile Grand Canale'den görmek de gerçekten çok keyifli. Eğer şehirden trenle ayrılacaksanız bizim gibi, tren istasyonuna vaperetto keyfi yaparak ulaşabilirsiniz.

Venedik'te nereye gidelim, ne yiyelim, ne görelim diyorsanız bana ulaşabilirsiniz; isvecan@gmail.com

13 Eylül 2013 Cuma

Bir Kış Keyfi: Lech'te Kayak

Tatiller hep iple çekilir. Ancak benim için kayak tatillerinin farklı bir yeri var. Kayak yapmayı hep çok sevmişimdir. Yurt dışında kayağa gitmeye başladığımdan beri bu sevgi bambaşka bir boyuta geçip tutkuya dönüştü diyebilirim :) Bunu şöyle anlatabilirim belki size; bir kayak tatilinden eve dönerken "önümüzdeki sene kayağa nereye gideriz, ne zaman gideriz" diye düşünmeye başlıyorum. Türkiye'de bir liftle çıktıktan sonra inişin sadece 5-10 dakika sürmesi ve pist sayısının az olması kayak keyfini azaltan bir noktaymış meğer. Avrupa'da ise "kayakla seyahat" ediyorsunuz diyebilirim. Sabah haritayı açıyorsunuz ve hangi bölgelerde kaysak diye bakıyorsunuz. Bazen en yukarıya çıkmanız bir saatinizi alıyor. Aşağı inerken kasabaların arasından geçerek istediğiniz yerde durarak kayağın tadını çıkarıyorsunuz. Hiç durmadan saatlerce kayabiliyorsunuz. Durduğunuzda yediğiniz leziz yemekler ise kayağın verdiği keyfi ikiye katlıyor.




Türkiye'den tur şirketleri bazı kayak merkezlerine tur düzenliyor artık. Ancak turla gitmek inanın hiçbir zaman bireysel gitmenin keyfini veremez. Bu nedenle uçak biletinizi alın, kendiniz gidin ve sadece kendinize bağımlı olun! Havaalanından tren veya otobüslerle (özel transferler de var tabii ki) kayak merkezine giderken gördüğünüz yerler, beyaz rüyanın başlangıcı oluyor. Lech şirin küçük bir kasaba. Lech'e Zurich havaalanından direk otobüslerle ulaşabiliyorsunuz. Biz Münih'ten trenle Lech'e geldik. Çünkü Münih uçuşu Zurich uçuşuna göre çok daha ucuzdu. Tren istasyonu Lech'in biraz altında kalan St. Anton'da. Buradan taksi veya dolmuşa binerek Lech'e gidebiliyorsunuz. St. Anton'da bölgedeki kayak kasabalarından biri. Trenden indiğinizde hemen yanınızda pistlerden kayan insanlar görüyorsunuz. Bizim Türkiye'de kayak pistlerine olan ulaşım zorluğu burada yok anlayacağınız.



Lech'in hemen üzerinde kardeşi Oberlech var. Biz Oberlech'te kaldık. Otelimiz çok güzel bir dağ oteliydi. Akşam otelde yediğimiz yemeklerin tadını hala unutamıyorum. Şef yemekten öte sanat eseri yapıyordu adeta. Otelin kayak odası ise piste direk çıkış sağlıyordu ki bu büyük rahatlık. Otelde kalmak yerine kasabanın içinde ev de kiralayabiliyorsunuz. Böylece kasabadaki marketten ve kasaptan alışveriş keyfini de yaşamış oluyorsunuz :)  





Lech'in en meşhur kayak parkuru "The White Ring" . Lech, Zürs, Zug ve Oberlech'i bağlayan bu parkurda yorulduğunuzda oturup leziz yemekler yiyebileceğiniz veya bir şeyler içebileceğiniz kafeler var.  Bu parkurun çok da kolay olduğunu söyleyemeyeceğim. Zürs etabı oldukça zorlu. İki buçuk saat çok az durarak kaydığınız için bacaklar biraz zorlayabiliyor. Ama inanın çok keyifli! Doğanın, yeşilin içinde, sadece kayağımdan gelen kar sesiyle kaymak paha biçilemez bir keyif!


Lech pistlerin rahatlığı, küçük kasaba olması ve genellikle otellerin yarım pansiyon hizmet          vermesi nedeniyle aileler için de çok uygun bir kayak merkezi. Lech'te bar, eğlence yerleri yok. Gece hayatı yerine Lech'in kayak sonrası "after-party"leri meşhur. Nehir kenarında piste bakan otelin barında yer bulursanız şanslısınız. Hem çalan müzik hem de manzarası keyifli. Kayak sonrası bir Prosecco iyi gidiyor :)





Lech, kayak keyfi için her sene gidilebilecek bir yer. Ancak tabii dünyada o kadar güzel kayak merkezleri var ki insan her sene birine gitmekten kendini alamıyor :)

Lech'te kayak keyfi ile ilgili daha çok bilgi ve organizasyon için bana ulaşabilirsiniz: isvecan@gmail.com